Düşünmek deyince aklıma hep ‘Tanrının en adil dağıttığı şey akıldır’ sözü geliyor; çünkü kimse aklından şikayetçi değilmiş.
Ahmet Ümit’ in ‘Ne zaman düşünsem, beynimde bir şeyler oluyor’ ifadesi de çok çarpıcı.
Descartes ‘Düşünüyorum, öyleyse varım’ sözü ile varlığının kanıtı olarak düşünebilmesini gösteriyor.
Peki düşünmeyi biliyor muyuz?
Düşünmenin öğrenilen bir şey olduğu aklımıza bile gelmez, öylesine düşünür ve bu düşünce biçimimizin gelişebileceğini ve değişebileceğini pek olası görmeyiz. Oysa düşünmeyi öğrenmek hayat boyu sürer, bu nedenle sanırım asla yeterince öğrenebileceğimiz bir şey de değildir. Ama insana asıl değer katan insanın düşüncelerinden çok düşünmeyi öğrenme çabasıdır.
Hep zeki insanlar mı daha iyi düşünür?
Zeka, insanın bilişsel yetenekleri ile ilgili bir kavramdır ve genellikle problem çözme, öğrenme, hafıza, mantık yürütme gibi yeteneklerle ilişkilidir. Ancak, zeka sadece bir düşünme biçimini belirlemez. Düşünce becerileri zekanın yanı sıra deneyim, eğitim, eleştirel düşünme, problem çözme yetenekleri, empati gibi bir dizi faktörden etkilenir. Dolayısıyle zeki olmak düşünce yeteneklerini artırabilir ancak düşünce kalitesi ve etkinliği zeka düzeyinden daha fazla faktöre bağlıdır. O yüzden toplum çoğu zaman en zeki ve eğitimli insanların düşüncelerinden çok kendisiyle empati kurabilen daha deneyimli kişilerin dediklerine kulak verir.
Bunları neden anlatıyorsun? Zaten biliyoruz!..
Bildiğim bir şey var, o da hiçbir şey bilmediğimdir. Düşünce tarzını kendinden öncesi ve sonrası olarak ayırdığımız Sokrates’ in bu muazzam sözü bildiğimizi sandıklarımızdan pek o kadar emin olmamayı gerektirir. Kendimiz gibi düşünmeyenleri aptallıkla suçlamak, ya da tam tersi birilerinin kendimizden daha zeki ve akıllı olduğunu koşulsuz kabul etmek düşünmeyi öğrenme sürecimize ket vurabilecek yanılgılarımızdır.
O yüzden düşüncelerimiz, düşünmeyi öğrenme sürecimizdeki meyvelerimizdir. Kendimiz gibi düşünmeyenleri yargılamak en büyük aptallığımız olabilir sadece.